top of page
  • anonim

Hayvanlara Övgü

Nomen habent, et ad magistri, Vocem quisque sui venit citatus


Montaigne'nin Denemeler'inin bir bölümü olan Hayvanlara Övgü; döneminin ve kendinden önceki dönemlerin aksine insanın ve hayvanların benzerliğini, eşitliğini sorgulayıp inceleyen bir kitap. Montaigne birçok düşünürün üstenci bakış açısının yanında eşitlikçi bakış açısıyla bizi düşündüren ve kendimize getiren bir deneme yazmış. Aynı dünyayı paylaştığımız bu canlılar ile ilgili birçok yaklaşım mevcut. Bu yaklaşımların çoğu da hayvanların insanlar için yaratılmış varlıklar olduğu ve tüm haklarının insanlara ait olduğu düşüncesi üzerinde yoğunlaşmış durumda.


Montaigne bu düşüncenin aksine diyor ki; "kendinden farklı olanı, akıl erdiremediğini kınamak ve onu ezmek senin düşüklüğünü göstermez mi?". Hayvanların kendisinden aşağı olduğunu düşünen ve onlara zulmü kendinde hak gören insan bu düşünceye nasıl ulaşmış? Üstelik teknolojimizi, yaşamımızı hayvanları gözlemleyerek geliştirmişken... Montaigne tam da bu soruları sorarak çıkarımlarda bulunuyor. Burada bize hatırlattığı en önemli nokta insanın kendini ilahlaştırıp, kendinden olmayanı hor görmesi… Halbuki insan ve hayvan dünya üzerinde bir arada yaşayan, ilişkiler kuran, aile kuran, çocuk büyüten, yaşayan ve ölen varlıklardır. İletişimiz şeklimizin ve yaşama biçimlerimizin farklı olması birini diğerinden üstün kılmaz.


“Biz diğerlerinden ne üstün ne de aşağıyız: Göklerin altındaki her şey aynı yasaya ve aynı kadere bağlıdır…”


Montaigne doğayı hayvanlarla bir bütün halinde ve insanlarla eşit görerek ele alıyor. Doğa üzerinde insanların kurmaya çalıştığı bu hakimiyet duygusunun kökeninin insanın kibirli olmasında yattığını düşünmekte. Montaigne’e göre insanların bu hakimiyet kurma çabası aslında insanların hayvanlara yabancılık duymaları. Kendisine yabancı gelen şeyleri alt etmeye çalışırken aslında kibir duygusuna yenildiğini bilse insan değişir miydi? “Bize garip gelen, akıl erdiremediğimiz ne varsa kınarız. Hayvanlara dair yargılarımızda da aynısı geçerli. Onların bize benzer pek çok özellikleri vardır ve bunlar üzerinden karşılaştırma yaparak bazı varsayımlarda bulunabiliriz ama özgün nitelikleri hakkında hangi bilgiye sahibiz ki?” şeklinde kitabında yer alan satırlar, Montaigne için insanların hayvanlara uzak kalmak yerine benzerliklerine odaklanmasının değerli olduğunun üzerinde durduğunu anlatıyor. Bizim hayvanlarla ilişkimizi iyileştirmenin yolu sahiden de hayvanlarla benzer olduğumuzu kabul etmek olabilir mi?


Ayrıca insana özgü hangi beceri vardır ki aynısını hayvanların davranışlarında görmeyelim?


Mesela Arılar insanlardan daha iyi bir düzende örgütlenip, görev ve sorumluluklarını daha iyi bir tutarlılıkla hayatlarını sürdürmektedir. Hayvanların ortaya koydukları yapıtlara baktığımızda aslında doğuştan hiçbir eyleme gerek kalmadan bizden daha üstün olduklarını görebiliriz. Mesela kuşlar o hayranlık uyandıran yuvalarını yaparken nasıl olur da yuvarlak erine kare şeklini, dik açı yerine geniş açıyı bunların niteliklerini bilmeden yapabiliyor?


Doga’nın anne şefkatiyle ellerinden tutarmış gibi onlara eşlik ve rehberlik ettiğini kabul edebilir miyiz?


“Doga tüm yaratıklara gereksinimlerine göre kabuklar, kıllar, yünler, dikenler, deriler, pullar verirken bizi yeryüzüne çırılçıplak, eli kolu bağlı halde bırakmış, örtünmek, donmamak için diğerlerinin artıklarına muhtaç olan tek hayvanlarızdır”


Dünyanın düzeninde, hayvanlarla bizim aramızda göründüğünden daha eşitlikçi ve daha eşit düzeyli bir ilişki vardır.

Önyargımız bizi öyle bir kibire sürüklüyor ki dogal nitelikleri diğer hayvanlara bırakıp onları bu niteliklerle donatırken kendimizi edinilmiş niteliklerle onurlandırıyor ve yüceltiyoruz.

bottom of page