top of page
  • Yazarın fotoğrafıHilal Şen

Üzerine yapışan etiketlerden kurtulmak

Toplum, kalıpları, sınırları, ahlaki kuralları var edendir. Sonrasında ise kendi kurduğu kalıplara uymadığın için seni suçlayan, yalnız bırakan ve aynı zamanda sana bu dünyaya ait değilmiş, yaratılan toplumun bir parçası olamamış gibi hissettirendir.


Toplumun kalıpları ilk başta ne kadar masum geliyor insanın gözüne değil mi?


ebeveynlerin her davranışını güzelleme çabası gibi insan hepsinin kendi iyiliği için olduğunu düşünmeye başlıyor. Evet çizgilerim, düşüncelerim, doğrularım, benim cümlelerim olmalı diye düşünüyorsun ama bu cümlelerin ne kadarının sana ait olduğu üzerine kafa yoramıyorsun. . Çünkü insan kabul görmek ister. Ben buradayım demek ve sesinin duyulup dinlendiğini bilmek ister. Bu yüzden başkalarının çizdiği sınırlar etrafında döner durur ömrü boyunca. İnsana çizilen ve bizimde kabul edip bizimmiş gibi benimsediğimiz ve uzun yıllar gerçekten bize ait sandığımız sınırların ötesine geçmek, o kalıplardan taşmak çok korkutucu geliyor kulağa.

SORUYU SORMADAN CEVAP ALMAK İSTİYORLAR


18 yaşında bir sınava tabi tutuluyorsun bir kukla misali sırtına ailenin kendi hayatında kendisinden bekledikleri ama yapamadıklarını sırtlanıyorsun. Ne yaptığını, kim için yaptığını, neyi başardığını ya da başarmanın ne olduğunu bile bilmiyorsun belki. Sadece yapıyorsun. Çünkü sana böyle söyleniyor.


Girdiğin sınavda ömrün boyunca yapmak istediğin işi, olmak istediğin kişiyi, ömrünün devamına yön vereceğinden bahsediliyor, duyuyorsun. O yaşta daha kim olduğunu bilmezken bundan sonra kim olacağını seçmen için önüne çoktan seçmeli 4 şık sunuyorlar. Daha Soruyu sormadan cevap almak istiyorlar senden.


Zamanla bir sürü kalıpla tanışıyorsun, bir bakıyorsun etrafına herkes üzerine birisini alıp yerleştirmiş bir şekilde memnun ve devam ediyor. Ama sen henüz yeterince kalıp görmediğini düşünüyorsun, hangi kalıbın üzerine oturacağından emin bile değilsin. İnsanların bu fevri ve kendinden emin davranışları kendinle ilgili şüpheler yaratıyor ve belki biraz yalnızlaştırıyor seni. Sürüye ayak uydurmak için kalıplardan birisine bürünüyorsun. Fikirleri fikirlerin oluveriyor, sevdikleri sevdiklerin, nefretleri nefretlerin...


“ Ben öyle birisi değilim ki kimseyle böyle konuşmam” diyorsun.


Sen nasıl birisisin?


Neyi, neden yapmazsın birisine, varsayalım ki yaptın ya da öyle konuştun bu seni daha az mı sen yapar?


Var olmak ya da "sen" olmak demek her zaman sınırlarının etrafından olmak mıdır?


Ancak Senden bekleneni yaparsan mı sen olabilirsin?


Zihninde “ben” diye yarattığın kim, ne kadar sen var ki orada.



Bazen kendimi çocukken oynadığımız saklambaç oyununda gibi hissediyorum. Hani ebe arkasını dönerdi on’dan geriye sayılırdı ve bir anda saklanmak için koşuşturma başlardı. Sanki o koşuşturma arasında herkes saklanacak bir yer bulmuşta ben öylece ortada kalmışım. Ebeleyecek kişinin geri sayımını duyuyorum ama hala nereye saklanacağımı bilmiyorum. Nasıl oldu da bu insanlar bu oyunu kuralına göre böyle iyi oynuyordu. Herkes sanki yolunu bulmuş, saklanacağı yeri bulmuş, kendini bulmuş bir ben öylece kalakalmışım gibi elimde bana ait olmayan sınırlarımla. Ne olacak şimdi ben sobelenecek miyim?

bottom of page